OKUL

OKUL
      Her sene aynı şeyler yaşanır. Okullar açılmadan birkaç hafta önce hazırlıklar başlar. Alış-verişler yapılır. Ezelden çok sevmişimdir okul alış-verişini. Kokulu silgiler, renkli kalemler, desenli kablıklar, defterler vs.

        Okula başlamadan önce sevdim okulu. Kendimden dört yaş büyük teyzem ile pek anlaşamazdık ama yine de beni okuluna götürürdü arada sırada. Küçüktüm ve teyzemin sınıf arkadaşları beni sever, ilgi gösterirlerdi. Defterlerinden koparttıkları kağıtlar ile boya kalemlerini hizmetime amade ederlerdi. Ben de resim filan çizer, onlara hediye ederdim.

       Bilirsiniz; çocuklukta öyle zaman çarçabuk geçmez. Okula başlayacağım günlere daha çok zaman var zannederdim. Bunun verdiği hırs ile teyzem beni ne zaman sinirlendirse ödevlerini o uyuduktan sonra siler ya da defterini yırtar veya buruştururdum. Divitini, hokkasını saklayıp; mürekkebini dökmüşlüğüm de olmuştur.

       Bir defasında çantasındaki bütün defter ve kitaplarını çıkartıp, yerine kurumuş ekmekler ve oyuncak bebekler doldurduğumu hatırlıyorum. Çantasını sabah kontrol etmeden okuluna giden teyzem tenefüste bir hışımla eve gelmişti. Onun sinirliliğini zevkle seyrettiğimi iyi hatırlıyorum da neyin öcünü almıştım onu hatırlamıyorum. 

     Şimdi bir Edebiyat öğretmeni olan teyzem, o günlerde var olan bütün bebeklerimiz ve kardeşim ile beni karşısına oturtur bize dersler anlatırdı. Daha okula bile başlamadan okuma ve yazmayı bu sayede çoktan öğrenmiştim bile. Oysa öğretmenim okula başladığımda bunu fark edemeyecek kadar meşguldü. Çünkü sınıfımızda ilçenin ileri gelenlerinin çocukları çoğunluktaydı. İçlerinde ben ve benim gibi birkaç arkadaşım görünmez idik adeta. Okuma bildiğim halde, öğretmenin diretmesi ile heceleyerek okumak beni yoruyordu. Bildiğim 29 harfin bana yeniden öğretilmeye çalışılması beni sinirlendiriyordu. Ailemin öğretmenime  defalarca okuma-yazma bildiğimi söylediği halde bilmezden gelişi benim açımdan kırıcı idi. Bir başka kırıldığım şey ise zaman zaman babamın ne iş yaptığını sormasıydı. En az ayda bir kez soruyor, ben ona öldü diyordum. Benimle ilgili bu gerçeği sürekli unutuyor olması beni yaralıyordu.

      
  Sonunda birinci sınıf bitmişti ve öğretmenimiz emekli olmuştu. Bunu öğrendiğimdeki sevincimin haddi hesabı yoktur. Ancak şans bu ya ikinci sınıftan itibaren bizi alıp mezuniyetimize kadar öğretmenimiz olan kişi de pek farklı değildi. Severek başladığım ilkokuldan nefret ederek mezun olmuştum. Eğitimimin ileriki safhalarında çok sevdiğim branş öğretmenlerim oldu elbette ama okulu hiçbir zaman sevemedim.

       Aradan yıllar geçmiş, anne olmuştum. Çocuğum ilk önce ana sınıfına gitti pek tabi. İki hafta kadar da uyum sağlayamadığı için derslere ben de giriyordum. Bu sebeple asla ana sınıfına gitmediğimi söyleyemem. Ertesi yıl ise birinci sınıfı başarı ile tamamladı. Ama ne vardı ki öğretmeni ile birbirlerini çok sevdikleri halde kızım da benim gibi bir türlü okulu sevemedi.

    İkinci sınıfa geçmişti. Bir haftaya kadar okullar açılmak üzere idi. Bütün mahalledeki arkadaşları okul alış-verişi yapıyordu. Henüz bizim evde öyle bir faaliyet görülmüyordu. Çünkü kızım, beni bir kenara çekip asla okula gitmeyeceğine dair bir konuşma yapmıştı bile. Ama kendisine yüksek makamlarda meslek seçmekten de geri kalmamıştı. Seçtiği mesleğe bu şekilde nasıl ulaşabileceğini sorduğumda ise kitaplıktaki kitapları göstererek

-"Bunlar süs diye mi alındı? Açar okur, sınava girerim ister doktor olurum, ister başka birşey. Okuma-yazma biliyorum nasılsa. Okulda başka ne öğretecekler ki?

demişti. Verecek cevabım yoktu. "Sen nasıl istersen" diyerek konuyu kapattım. Ancak bir oyun oynamaya karar vermiştim. Çarşıya çıktım. Bütün okul malzemelerinin en göz alıcı olanlarından satın alıp geldim eve. Alış-veriş poşetleri saydamdı. Evin girişinde bir yere bıraktım. İki gün boyunca da hiç elimi sürmedim. Kızım ha bira odadan bir bahane ile çıkıyor, poşetleri karıştırıyor, fakat anlaşılmasın diye bulduğu gibi bırakmaya gayret ediyordu. Ancak poşet sıyırtılarını duymamak mümkün değildi.

       Üçüncü gün olmuştu. Kızım ilk defa sessizliğini bozmuş, o alış-verişi kimin için yaptığımı sormuştu. Okulun ilk günü fakir çocuklara dağıtacağımı ancak okula gitmek isteseydi aslında kendisi için aldığımı söyledim. Aradan birkaç saat geçmişti. Kızım yanıma gelerek bütün malzemeleri kendine vermem şartı ile o yıl da okula gitmeyi kendiliğinden kabul etti.

   Çocuklarımızı en hayati konularda bile zorlamamalı, kararlarını kendileri verebilmeleri için akıllıca zeminler hazırlamalıdır. Onlara şans verilmeli, sevildiklerini hissettirilmeli, zaman tanınmalıdır...

   Seda ATALAY




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Seda'nın Kalemi

SEVGİLİ ÖMER

Sevgili Ömer, Bugün doğum günün, ben seni aramayacağım. Kutlamayacağım... Ömer,geçenlerde seninle ilgili bir haber öğrendim ve numaranı...