KAYMAKLI BİSKÜVİ

KAYMAKLI BİSKÜVİ
       İnsanın bazen sevdiği çok özel şeyler vardır. Özel oluşu bazen sadece güzel oluşundandır. Ne çok severim kaymaklı bisküviyi. Hele damla sakızlı olanını. Hiçbir özelliği yoktur aslında. Sadece severim işte. Çocukluk yıllarında şimdilerdeki gibi çok çeşit yoktu bisküvi piyasasında. İşin aslı birbirine karışmış tatlar yoktu dersek daha doğru olur sanırım. Bir kaymaklı bisküvi vardı benim bildiğim. İki yuvarlak bisküvi arasında şekerli kaymak. Hiç bütün olarak ısırdığımı hatırlamam. İki bisküviyi ayırır, önce biraz seyreder, sonra önce kaymağından başlar yersin. Çocukluk ne güzel şey. Bir bisküvi bile mutlu eder seni eğer hala çocuk isen..

     Babamı en son çizgili pijamaları ile yatarken hatırlıyorum. Bir hastane odasındaydı. Beni gördüğünde yüzündeki gülümseme ve sarıldığında aldığım koku hala bende. Para vermişti önceden anneme ve çarşıda görüp beğendiği kırmızı fotinleri kardeşim ve bana almasını istemişti. Fotinim ayağımda, babamın kucağındaydım. Geriye doğru uzandı, beni karnının üzerine oturttu ve hoplatmacılık oynamıştık en son gördüğümde. Amcam ve babaannem ağlıyordu az ileride bizi izlerken. Sonra biz orada onu bir hastane odasında bıraktık ve memlekete döndük. 


-"Acele ile çamaşırlarımızı almayı unutmuşuz. Valizimiz ile birlikte daha sonra babaannene gideceğiz. Baban da hastaneden çıkıp oraya gelecek."


dediğinde annem, kalbimde bir şeyler yer yerinden oynamıştı. Valizimizi topladık ve gittik babaannemin Osmaniye'deki evine. Yolculuğumuz iki güne yakın sürmüştü o yılların şartlarında. Babaannem yere oturmuş ağlıyordu. Halalarım ağlamıyorlardı ama sürekli akan gözyaşlarını siliyorlardı öteye beriye dönüp. İnsanın hiç ağlamadan gözyaşları akar mıydı? Akıyordu işte. Amcalarım konuşuyorlardı. Bir şeyler izah ediyorlardı. Biri konuşuyor, öteki susuyor, sonra susan konuşuyor öteki susuyordu. Tamamlayamıyorlardı bir türlü birbirlerinin dediğini. Sonra birşey oldu. Annem çığlık çığlığa atıverdi kendini odanın ortasına. Daha ben hiç birşey anlamadan yengem geldi kardeşim ve beni çıkarttı dışarıya. İki katlı bir evdi. Bütün odaların kapıları hayat dedikleri bir salona açılıyordu. Ahşap merdivenleri vardı. Merdivenlerden yukarıya çıktık, yasaklı odaya girdik. Yasaklı oda, büfeli oda idi. İçinde şık tabak ve fincanların olduğu bir büfe vardı, yeşil renkli kadife koltuklar ve yerde halı. Hep radyo sesi gelirdi eskiden bu odadan. Ajans ya da müzik sesi olurdu. Yasaklı oda idi, çünkü büyükbabamın odasıydı.


       Büyükbabam uzun boylu, zayıf, beyaz tenli namazında abdestinde ev halkı ile iletişimi kopuk kibirli bir adamdı. Bütün torunlarının ad ve doğum bilgilerini sayfalarına yazdığı bir Kur-an'ı vardı. Bir de kösteğini hatırlıyorum. Kapıdan içeri girdiğimizi görünce doğruldu yerinden, gözyaşlarını sildi. Ağlıyordu besbelli. Niye ağlamış olabilirdi ki büyükbabalar büyüktü, ağlamamalıydı. Yengem bizi yanına kadar götürdü.


-"Kuzularım siz mi geldiniz?"

diyerek kardeşim ve bana sarıldı. Saçlarımızı kokladı, öptü. İlk defa sevgiye dair bir davranış görüyordum kendisinden. Neler oluyordu bugün bu evde? Oysa biz buraya babam için gelmiştik. Babam neredeydi? Evin içi çok kalabalıktı. Bütün sülale bir arada idi. Benim ise sorulacak bir sürü sorum vardı ama soracak kimseyi bulamıyordum..


       Yengem bizi büyükbabamın kucağına verdikten sonra büfeye yaklaştı. Gözlerimle onu izliyordum. Çünkü bana her zaman sevecen davranmıştı daha önceki zamanlarda. Büfenin camlı bölümünden bir tabak çıkarttı. Kırmızı sırlı bir tabaktı bu. Yasaklı bir tabaktı kırarız diye. Ama nedense bugün yasaklı olan herşey kardeşim ve bana serbestti. Daha sonra büfenin kapağını açtı. İçinden bir kutu çıkarttı. Büyük bir bisküvi kutusuydu bu. Eskiden bisküviler öyle şimdiki gibi küçük ambalajlarda satılmazdı. En az beş kiloluk kutularda olurdu. Bakkallar kutuyu ekseriye kendileri açar ve kilo ile tartıp satarlardı. Ama bizim evimiz çok kalabalıktı her zaman. Halalar, amcalar, yengeler, kuzenler dışında çok gelen giden olurdu. Babaannemin ahbaplık ve akrabalık ilişkileri çok kuvvetli idi. Kutunun içinden tabağa bir çok bisküvi koydu. Getirdi yanımıza. Birer tane de kardeşim ile elimize tutuşturdu. 


       Büyükbabamın sevgi ve hüzün dolu davranışları, yasakların bir kereliğine de olsa kalkmış olması, aşağı kattan gelen büyüklerin ağlama sesleri.. Bir türlü anlamlandıramadığım şeylerdi. Elimde duran bir kaymaklı bisküvi vardı. Öylece ona bakıp duruyordum. İkiye ayırmalıydım oysa. Arasındaki şekerli kaymağı dişlerimle kazımalıydım. Çocuk gibi davranmalıydım. Sadece dört yaşımdaydım oysa ama sanki biraz büyümüştüm. 


       Hala çok severim kaymaklı bisküviyi. O hayatımın en kötü gününe inat; ikiye ayırır, önce kaymağını dişimle bir güzel kazır, öyle yerim..!


  Seda ATALAY







     

1 yorum:

  1. Yaşadım sanki okurken çok duygulandım.iyi veya kötü anıların hepsi çok degerli.Bazen düşünüyorum da ne çabuk unutuyoruz diye

    YanıtlaSil

Seda'nın Kalemi

SEVGİLİ ÖMER

Sevgili Ömer, Bugün doğum günün, ben seni aramayacağım. Kutlamayacağım... Ömer,geçenlerde seninle ilgili bir haber öğrendim ve numaranı...