EMRİYE KOCAYA KAÇMIŞ

     
EMRİYE KOCAYA KAÇMIŞ
 Yeni uyanmıştım. Evimizin ikinci katındaki yatak odamızda çatıdan gelen güvercin seslerini dinliyordum. Eskiden her şehrin, kasabanın güvercinleri vardı bilir misiniz? Her evin çatısında mutlaka olurdu güvercin yuvaları. Hatta bir keresinde balkonumuza yapmıştı açıkgöz bir güvercin yuvasını. Balkon dediysem, öyle büyük birşey değildi hani. Ancak iki saksı, bir de güvercin yuvası sığabilirdi hepi topu. Evimiz afet evi idi. İlçemiz ben daha doğmadan onüç-ondört sene önce büyük bir yangın geçirmişti. İlçenin yeniden inşaası için ise Fransız bir şirket görevlendirilmişti. Bilirsiniz Fransızların balkonları genellikle bir kaç saksı konulacak kadar küçüktür. Bizim balkonumuza bir de güvercin yuvası sığmıştı. 

       Güvercin uğultularını Şefika teyzenin sesi bastırıverdi bir anda. Heyecanlı birşeyler konuşuyordu bizim bahçede. Her yaz anneannem dikiş makinesini dışarıya çıkartırdı. Yaz sonuna kadar ıhlamur ağacının gölgesinde dikerdi dikişlerini. Gelen geçen mutlaka uğrar, iki çift sohbet eder öyle giderdi. Şefika teyze çok heyecanlı konuşan bir kadındı. Sesi heyecanını, heyecanı sesini asla bastırmış değildi. Çok severdim Şefika teyzeyi. Her bayram üzerinde Gıcır ile Bıcır, Pembe Panter, Candy, Tom ve Jerry veyahut Tırmık desenli bir kumaş mendil içinde verirdi bayram harçlığımızı. Sesini duyunca fırladığım gibi yataktan, merdiven tırabzanından hızlıca kayarak indim aşağıya. 

-"Emriye kocaya kaçmış."

diyordu. "Kocaya Kaçmak" cümlesini önceden de duymuştum. Ama koca ve kaçmak kelimelerini bir arada değil de ayrı ayrı biliyordum. Kaçmak, birisinin yanından yakalamasın diye ileriye doğru koşmaktı. Koca ise babalardı. Anlamaya çalışıyordum konuşulanları. Şefika teyze konuşurken öte yandan da uzun siyah saçlarımı okşuyordu. Anneannem;

-"Hadi kızım büyükler konuşurken küçükler dinlemez. Sen mutfağa git, annen seni doyursun."

dedi. Annem ve teyzelerim kahvaltı yapıyorlardı. Anneme doğru yöneldim;

-"Anne, kocaya kaçınca ne oluyor?"

Annem verecek cevap bulamamanın sıkıntısı içinde,

-"Sus kız. Ayıp öyle herşey sorulmaz."

Teyzelerim kıkır kıkır gülüştüler. İçlerinde biri;

-"Kocaya kaçınca evleniliyor."

dedi. Oysa daha geçen gün bir düğüne gitmiştik. Anneannem düğünü olanların çocuğu olur demişti düğüne giderken. Düğünde gelin vardı. Gelinlik giymişti. Herkes oynadılar. Müzikler çalındı. Takılar, paralar takıldı. Gelin alma yapıldı. Arabalar hiç durmadan korno çaldılar. Ama hiç kimse bir yere kaçmamıştı. Annemin de teyzemin de verdiği cevap hiç de tatmin edici değildi. Tekrar çıktım bahçeye. Şefika teyze gitmek üzre ayaktaydı. Anneannem ise dikişine koyulmuştu yine.

-"Şefika teyze, kocaya kaçınca ne oluyor? Orası neresi?"

dedim. İçeriden annem ve teyzelerim de duymuştu sorduğum şeyi. Gülüşüyorlardı. Tabi top kendilerinden çıkmış, şimdi Şefika teyzede idi. Şefika teyze;

-"Orası çok uzak bir yer. Gidince gelmesi çok zor. Sen sakın kocaya kaçma emi. Sonra bulamayız."

-"Trenle mi gidiliyor?"

Evet dercesine başını salladı Şefika teyze. Yüzünde tebessüm vardı. Demek o kadar uzak bir yer diye düşündüm. Hayatımın en uzun yolculuğunu İstanbul'dan Adana'ya tren ile yapmıştım. O yıllarda hızlı trenler nerede, hepsi kömürlü idi. İki üç gün sürmüştü yolculuk. Şefika teyze bahçe kapısından çıkmış gidiyordu. Oysa o kadar soracak soru vardı ki.. 

-"Peki ama teyzem, kocaya kaçınca evleniliyor dedi."

diye seslendim ardından. Şefika teyze durdu ve bana döndü;

-"Evleniliyor ama mutlu olunmuyor. Sen büyüyünce gelinlik giyerek evlen oldu mu güzel kızım?" 

dedi ve uzaklaştı. Yıllarca koca denilen yerin hep bir tren garı olduğunu zannettim. Karanlık bir tren garı ve hiç kıpırdamadan bekleyen kocalar, trenden inen şemsiyeli ve şapkalı kadınlar ile her ne hikmetse atıştıran bir yağmur.

       Çocukların duyacağı şekilde konuşmak ya da çocukların anlamayacağı şekilde cevaplar vermek bazen çocuklarımızın hayal gücünü geliştiriyor olabilir. Ancak çocukların, küçük yaşlarda doğru ya da yanlış bilgileri beyinlerine kodladıklarını da görmezden gelmemek gerek.

     O gün kocaya kaçan Emriye'nin ailesine dönmesi ve barışmaları bir hayli zor olmuştu Şefika teyzenin ima ettiği gibi. Hiçbir zaman çocuğu da olmadı. Çünkü düğünü de olmamıştı, takılar takılmamış, kimse müzik çalıp oynamamıştı. Hatta klaksiyon çalınarak bir gelin alma konvoyu da yapılmamıştı. Dolayısı ile mutlu değildi...

     Seda ATALAY











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Seda'nın Kalemi

SEVGİLİ ÖMER

Sevgili Ömer, Bugün doğum günün, ben seni aramayacağım. Kutlamayacağım... Ömer,geçenlerde seninle ilgili bir haber öğrendim ve numaranı...