ALAN VEREN GAVUR OLSUN

ALAN VEREN GAVUR OLSUN
     İnanmak ya da inandırmak için neden yemine ihtiyaç duyarız? Güvenmek ya da güvenilmek neden bu kadar zor? 
     Komşular mahalle arasında toplanmış çay içiyorlar. Aralarından yaşlıca bir kadın hararetli hararetli bir şeyler anlatıyor. Konuştuğu şeylerden bir onay alamamış olacak ki cümle sonlarına "vallaha billaha" ekliyor. Diğerleri yine de susuyor.
     Çocuklar sokakta oynuyorlar. İçlerinden biri bir konuda gayet iddialı, diğer çocuklar "yemin et" diyorlar. Çocuk "ekmek musaf çarpsın ki" diyor. Hepsi sus pus oluyor.
     Bir genç kız sevdiği erkeğin sevgisinden şüphe etmiş "beni seviyorsan Kur-an'a el bas" diyor. Genç adam Kur-an'a el basıp kızı ikna ediyor. 
     Adamın birinin mahkemede şahitliği gerekiyor. Adama önce şerefi üzerine yemin ettiriliyor. Mahkeme celbini gönderip, adamın şahitliğine başvuran mahkemenin kendisi oysa..!
     Oy verip meclise soktuğumuz milletvekillerinin yemin törenini eleştiriyoruz her defasında. Güvenmedi isek neden meclise getiriyoruz?
     Yeminler edildiğinde akan sular duruluyor sanki. Güven telkin ediliyor her iki tarafa da. Oysa bozulan, deformasyona uğrayan onca yeminli sözler nerede?
     Bir doktor cinsiyetinden, inancından, ırkından, siyasi görüşünden dolayı hastayı muayene ya da tedavi etmiyor. Nerede HİPOGRAT yemini?
     Bir kadın ya da erkek, hastalıkta ya da sağlıkta, zenginlikte ya da yoksullukta eşinin yanında olmaktan vazgeçebilecek ise neden nikahta memurun sözlerine EVET diyor.
     Bir arkadaş, diğer arkadaşına sırrını verdikten sonra "kimseye söyleme ha" demeyi gerekli görüyorsa bunun neresi dostluk?
     Bir asker düşmana silah temin etmişse, hangi yemin kurtarır..
     
     Henüz 9-10 yaşlarında bir çocuktum. Sokakta oynarken komşu çocuklarından yaramaz bir oğlanın çelme takması sonucu düştüm. Yüzüm kaldırımın kenarına çarpmış; ön üst iki dişim ters V olacak şekilde kırılmıştı. Aradan bir kaç gün geçmişti. Düşmeme sebep olan çocuk yanıma geldi ve bana uzun bir boru verdi. Sanırım kendisini bana borçlu hissetmişti. Özür mahiyetinde bana hediye veriyordu. O boruya sahip olan diğer çocuklar, kağıttan ince külahlar yapıp borunun içine sokuyorlar ve üflüyorlardı. Zevkli bir oyundu ve artık benim de bir borum olmuştu. Külah yapmasını bilmediğimden bir kaç gün boyunca sadece elimde gezdirerek arkadaşlarıma atmıştım havamı. Ancak attığım bu hava sadece bir kaç gün sürmüştü. Çünkü sokağımızdaki benden yaşça büyükçe bir başka oğlan çocuğu bakmak için elimden almış ve "alan veren gavur olsun" diyerek kaçmıştı. Artık o boru onundu. Geri alamazdım. Çünkü gavur olurdum. Evde huysuzluklar yapıp, büyükleri üzüyordum ki borumu onlar isteyiversinler, onlar gavur olsunlar düşüncesindeydim. Neyse anneannem gavur olmayı göze almış ve çocuktan borumu istemişti. Yıllarca bundan dolayı anneanneme acıdığımı ve suçluluk hissettiğimi anımsıyorum.
     Bir kaç sene önceydi. Yabancı yapım bir film izliyordum. Filmde bir mahkeme sahnesi vardı. Zanlı ifadesi alınmak üzere kürsüye getirildi. Yemin etmesi için önüne bir İncil konuldu. Zanlı, yargıça dönerek yemin etmeyi red etti. Çünkü dini inançları yoktu. Film boyunca o sahneyi düşünmekten kendimi alamadığımı anımsıyorum. 
     Güven kazanmak ya da güvenebilmek için yeminlere ihtiyaç duyuyor isek yeminlere inanmayanlara nasıl güveneceğiz? Şu da bir gerçek ki bir çok defa ihanete uğramış ya da hayatı çok ağır şekilde öğrenmiş insanların inanacağı hiç bir yemin yoktur..

     Seda ATALAY


1 yorum:

Seda'nın Kalemi

SEVGİLİ ÖMER

Sevgili Ömer, Bugün doğum günün, ben seni aramayacağım. Kutlamayacağım... Ömer,geçenlerde seninle ilgili bir haber öğrendim ve numaranı...