KARDAN ADAM

KARDAN ADAM
          Henüz dört buçuk-beş yaşlarında filandım. Yeni uyanmıştım. Evimiz Sinop'un Gerze ilçesindeydi. Anneannemler ile birlikte yaşamaya o yıl başlamıştık. O yıl kaybetmiştik babamı. Evimiz iki katlı bahçeli bir ev idi. Kapısının önünde kocaman bir ıhlamur ağacı vardı. O sabah, üst kattaki yatak odamızdan aşağıdaki oturma odasına geldiğimde; anneannem sobamızı yakmış, kahvaltıyı hazırlamış ve uyanmamızı beklemişti. Beni odanın kapısında görünce yanına çağırdı. Bir bardak ıhlamur almış, pencerenin önüne oturmuş dantel örüyordu. Gittim yanına.. Tül perdeyi araladı ve camdan dışarısını gösterdi. Dışarıda daha önceden hiç görmediğim çok ilginç şeyler oluyordu. Havadan pamuk mu yağıyor desem... Un mu yağıyor desem... Yoksa bilmediğim başka birşey mi? Yağan o gizemli şeyler yerde kalın bir tabaka oluşturmuştu. İyi birşey miydi, kötü birşey miydi karar verememiştim ama güzel görünüyordu. İstanbul'da doğmuştum ve iki buçuk yaşıma kadar orada yaşamıştık. İstanbul ile ilgili hatıralarım silik soluktu. Daha sonraki yıl Osmaniye'de babamın ailesi ile birlikte idik. Osmaniye ile ilgili çok şey hatırlıyordum ama oradayken hiç havadan beyaz beyaz şeylerin döküldüğüne tanık olmamıştım.

     Evimizin önündeki bahçenin ötesinden geçen yolda teyzelerim ve mahallenin gençleri toplanmış bir şeyler yapıyorlar, gülüşüyorlardı. Çok mutluydular. Kardeşimle onların yanına gitmek istedik. Anneannem üzerimizi sıkı giyinmek şartı ile sokağa çıkmamıza izin verdi bir süreliğine kahvaltıya kadar. Çok mutlu olmuştum ilk anda. O beyaz şeyler dizlerimin hizasını geçiyordu, bastıkça da içine gömülüyordu ayaklarım. Çok da soğuktu. Kardeşim hiç umursamadı, keyfini çıkartıyordu. Benim ise ilk mutluluğum kabusa dönüşmüştü adeta. O yumuşak, soğuk beyaz şeyin üzerine basmak işkence gibiydi.


     Mahallenin gençlerinin yaptığı şey çok ilgimi çekmişti. Muhteşem bir şeye benziyordu. Sanki kocaman bir adamdı. Ona kıyafetler giydirdiler. Birisi bir yerden uzun saplı bir süpürge bulup getirdi, kolundan geçirdi. Burun yerine havuç taktılar. Gözlerini kömürden yaptılar. Başına bere taktılar. Boynuna kaşkol doladılar. Sanki mantosu varmış gibi gövdesine düğme yerine kömür parçaları dizelediler. Bence dünyanın en güzel sanat eseri olmuştu çocuk kalbimle. Ayağımın üşüdüğünü bile umursamıyor, öylece izliyordum. 


     Yolun tam ortasındaydım, kardan adamın çok yakınında. Boyu benimkinden bile yüksekti. mutluluktan kalbim pır pır atıyordu. Uzun zamandır beni mutlu eden tek şey bu olmuştu. Bunu yapan teyzelerim ile mahallenin diğer ağabey ve ablaları oldukça kalabalıktı. Hepsi yere eğildi, o soğuk beyaz şeylerden birer parça alıp ellerinde yuvarlatarak toplar oluşturdular. Sonra da yolun diğer karşısına geçip o muhteşem şeyi topa tuttular Artık bir adam olmaktan çıkmış, bir kar yığınına dönüşmüştü. Benim bakmaya doyamadığım o güzel şeyi yok etmeye nasıl da kıyabilmişlerdi!... Üstelik emekle ve zevkle yapan da kendileriydi. Sanırım bu benim ilk hayal kırıklığımdı. 


     Sonra hayatım boyunca şunu anladım ki; insanlar emek emek çoğalttıklarını, emek emek sevdiklerini kendileri yok etmek istiyor. Nasılsa yiteceğinden emin!...

Seda ATALAY






2 yorum:

  1. düşünmeye sevkettiğini düşünüyorum..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ediyorum yüreğinizle okumuşsunuz..

      Sil

Seda'nın Kalemi

SEVGİLİ ÖMER

Sevgili Ömer, Bugün doğum günün, ben seni aramayacağım. Kutlamayacağım... Ömer,geçenlerde seninle ilgili bir haber öğrendim ve numaranı...