ÖPÜYORUZ YARALARIMIZI


Saat gece yarısını çoktan geçti. Takvimler, tarihten bir gün daha eksiltti. 
 
Çok enteresan gözlemlerle dolu bir gün geçirmiştim. Eve gelir gelmez klavyemin başına oturup, yazmak ve sizlerle paylaşmak için can atıyordum. Uzun zamandır hicivle de karışık olsa siyaset üzerine yazıyorum.  

Bazen yazdıklarımı tekrar okuduğumda içim kararıyor. Şakayla bile karışık olsa siyaset yoruyor insanı. Çünkü bir paragraf yazabilmek için bin paragraf düşünmek zorundasın. Çok paragraf araştırıp, okumalısın. Bu her yazarın sorumluluğudur.  

Dün bir farkındalık yapmak istedim kendimce.
 
Yasemin Yalçın skeçlerinden fırlamış gibi bir gün geçirmiştim. Biraz kızdım, biraz güldüm, biraz sorguladım. Ama en çok da güldüm yine ağlanacak hallerimize. Günün onca yorgunluğuna rağmen yine de çok güldüm. İşte bu yüzdendir; bir kez olsun sizlere güldürücü şeyler yazmak istedim. Hatta eve gelirken yol boyunca öyle kurgular hazırladım ki yeni yazıma dair; öykü yazarı olacağım derken, gazeteci oluyorum zannederken skeç yazarı filan olur muyum acaba diye hayaller kurdum.  

Sonra ne oldu biliyor musunuz? 

Çok gülmenin sonunun ağlamak olduğunu bir kez daha deneyimledim!!! 

Bir arkadaşım dünkü Ankara patlamasından bahsetti. Televizyonu açtım. Her kanalda ayrı bir dizi!  
Sanırım arkadaşım "O Hayat Benim" dizisindeki patlamadan bahsediyordur dedim. Öyle ya geçen pazar dizide bir patlama olmuş, baş rol oyuncuları tahminen ateş topu şeklinde parçalar halinde havaya uçmuştu. Bu hafta dizinin meraklıları için önemli bir bölümüydü. 
 
Yine bir arkadaşımla telefonda konuşurken "Ankara'da patlama olmuş" dedim.  
"Ankara'da her gün bir patlama oluyor, sen farklı haberler ver. Mesela aşk var mı aşk sen ondan haber ver" dedi. 

Telefonu kapattıktan sonra kalktım, internetin fişini taktım. Bilgisayarımı açtım. Gazetelerin internet sayfalarını önce bir taradım. Tüm kabine yine kınamış terörü! 

Sosyal medya hesabıma girdim. İnsanların artık bağırıp çağırmadıklarını, öfkelerini yutkunduklarını, bakanların gafları ile dalga geçemez halde olduklarını hissetmemek için kör olmak gerekir.  
Herkes yaralı, herkes kanıyor. İnsanlar travma yaşıyor ve bu travmalar şoka sokmuş tüm toplumu. Kanlı yaraların acıları hissedilmiyor artık. Yüzlerce yıllık bir millet, ÖPÜYORUZ YARALARIMIZI... 
 
Hani büyük aşkla sevenlerimiz olur ya bazen. Her ne yapsa, etrafımızda taklalar atsa bile bir cazibesi olmaz gözümüzde. Oysa, suratımıza bakmayan, nefret saçan, yüzümüze gözümüze çirkef sıçratanlara aşık oluruz ya çoğu zaman. Sanki, o aşkı yaşıyoruz. 
Ver diyor, veriyoruz. Sonra yine ver diyor. Yine veriyoruz. Sonra yine.. Sonra yine.. Sonra yine derken; bıçak kemiğe dayanıyor. Kendimizi biraz çekiyoruz. Bu sefer de eziyet ediyor. Canınızı yakarım diyor. Omuz attığımızda ise canımızı yakıyor sahiden.  
Ardından "her şey istediğimi vermediğiniz içindir" diyor. Göz dağı veriyor.  
İstediğini veriyoruz. Bu sefer de " Yetmez, daha çok.. Daha çok.. Daha çok" diyor. Gözünü doyuramıyoruz. Her şey nafile. Artık onun için de bizim için de dönülmez aşk yolları, ısırganlı tepelere dönüşmüştür. Önümüz bataklık. Daha şimdiden bir ayağımız gömüldü bile.
 
Şimdi bu neyin nesi diye düşünemiyorum... 

Siyah klavyemin beyaz harfleri kara kara yazıyor bu gece yine! 

"Beceremediler" demişti bir konuşmasında ya Osman Pamukoğlu. 
Beceremediler... Hem de yüzlerine gözlerine bulaştırdılar bastıkları bataklığın çamurlarını. Gömülüyorlar... Lakin gömülürken bize tutunmakla, hepimizi çekiyorlar felaketlerine. 
Kabul etmiyorlar. Film çoktan bitti... Yazılar yazıldı... Müzik sustu... Perde kapandı... Parasını aldı baş rol oyuncusu ama sahneyi bir türlü terk etmek istemiyor. 
Kırmızı halı kenara dayalı başkalarını bekliyor. O ise sahnenin ortasında yaldızlı koltuğunda tek başına. Üşüyor.. Korkuyor.. Çünkü sinemada yapayalnız artık. Duvarlara sinmiş filmin konusu, insanlar uğulduyor. 
 
"Kaç can lazım?" diye soruyorum. Çok can lazımmış gibi bakıyor boş boş suratlarımıza. Oysa canlar hemen yanıbaşında yitiyor!!!  
Kimin yanıbaşında? 
Onun yanıbaşında?  
Neden? 
O'nun için!!! 
Farkında mı? 
Hem de çok farkında!!! 
İblisi veren Allah, başka bir iblis ile geri alırmış. 
İblis korkuyor... 
İblisin yanı başında uğulduyor çünkü başka insanlar... 
Tepesinde uçuşuyor ateş topları, siyah siyah akan kanlar, kara kara parlayan yıldızlar!!! 
Daha ne söylenebilir ki kara klavyemin beyaz harfleri kanıyorken!!! 
Şimdi yine boş boş bakıyorum ekrana. Yazdım ama başlık bulamıyorum bu yazıma.  
Utanıyorum demiştim ya 17 Şubat 2016 patlamasının ardından yazdığım yazımda; yine utanıyorum. Ama utana utana yazıyorum utanmazlara......... 

Yine de sevgiyle

     Seda ATALAY 
       14.03.2016
   Siyaset Gündemi



Seda'nın Kalemi

SEVGİLİ ÖMER

Sevgili Ömer, Bugün doğum günün, ben seni aramayacağım. Kutlamayacağım... Ömer,geçenlerde seninle ilgili bir haber öğrendim ve numaranı...