GEL




                         ~ GEL ~ 

Çıkarttım sandıktan paslı özlemlerimi
Kim ne yapsın katran siyahı bulutların pası bu
Tozlu gözyaşlarım birikmiş 
Yazılmamış mektup zarflarında.
Hele sen...
Sen ile dolu kadehim bu akşam.
Sabır kanlı şarabım,ekmeğim hasretmiş meğer.
Bir çakmak taşı sıcaklığına sığınmış ibadetim.
Geleceksen gel,
Islansın çöl olmuş yüreğimin vahası.
Günahlarını çiğnemeye hazırım, yeter ki gel!
Geleceksen gel, geleceksen gel, GEL...

                                                    Seda ATALAY

                                                    

                     
                                          




ADAM

Seda ATALAY



ADAM
Şehrini Aden'e çeviremem belki,
Çiçek olup açamam bahçende.
Sol koluna girer,
Aynı yıldıza ÇIKABİLİRİM.

Şarkı, söyleyemem, şiir yazamam.
Rüzgar olup uğuldayamam
Sen istersen,
Sol yanında, ATABİLİRİM

Belki yemeklerimi sevmezsin,
Elbisemi beğenmezsin.
Her şeye kızgın olduğun bir anda
Soluna yaslanıp, UYUYABİLİRİM.

Söz veremem senden önce ölmeye,
Senden sonrasına da
Kimbilir belki sol yanına
Can veren Havva'n, OLABİLİRİM.

Bilmem yağmur olup yağmayı.
Güneşte buhar olup uçmayı.
Teninin tuzunda sonsuz olup,
Çizdiğin gökkuşağını, BOYAYABİLİRİM.

Adam
Sensiz Yeruşalim gurbettir bana.
Yapacaksan eksik kaburgana beni yama,
Sağ kolumla soluna, SARILABİLİRİM

       Seda ATALAY

ÜTÜLÜ DON

Seda ATALAY
(Bir Kucak Özür)

     Tatil bitip döneceğim vakit gittim Abbas'ın evine. Son kez neler oluyordu görmek istedim. Evde tencere tencere ev yemekleri dikkatimi çekmişti. Eskisine göre etraf daha derlitoplu ve temizdi. Hiçbir şey sormadım. Kendiliğinden anlattı.

     Oturduğu mahalle komşularının birinin kızıyla konuşuyormuş. Anne-kız yaşıyorlarmış. Anaokulunda öğretmenmiş kız güya ancak yıllar sonra öğrendiğime göre sadece bakıcı abla olarak çalışan biriymiş. Abbas ile çok yakından ilgiliymiş. Onlara evinin yedek anahtarını bile vermiş. İstedikleri gibi girip temizliyor, yemek yapıyor ve hatta çamaşırlarını bile yıkayıp ütülüyorlarmış. Abbas, bana bunları anlatırken pek keyifliydi. Ardından devam ediyor; Ben ise ona karşı ilgisiz, asık yüzlüymüşüm. Onun ihtiyaçlarını hiç düşünmüyormuşum.

     Kim derdi ki bir zamanlar Abbas, yıllarca onu ders çalıştırdığımı, cebine gizliden koyduğum soktuğum harçlıkları unutacak. Ailemin imkanları ıle tutulan evi, alınan eşyaları unutacak... Ben bunları aklımdan geçirirken Abbas önce duraklıyor, bir nefes alıp ekliyor: "Donuma kadar ütülüyorlar çamaşırlarımı. Onları tanıdığımdan bu yana ütüsüz don giymedim. Donlarım bile ütülü."

     Abbas, bizim Abbas. Şu yetiştirme yurdundan çıkartıp adam ettiğimiz Abbas. Artık ütülü don giyen Abbas beni beğenmiyor. Yapacak bir şey, söyleyecek söz kalmamış bana çok belli. Kalkıyorum... Evden çıkıp ardıma bakmadan yürüyorum. Ağlamadığımı çok iyi hatırlıyorum tıpkı bugün gibi. Ama kendiliğinden dökülen gözyaşlarımı da...  Karmakarışık duygular içinde tek bir his var net olan. Kırgınlık!... Hayatım boyunca hiç kimseye bu kadar kırgın olduğumu hatırlamıyorum. Dolmuşa binmiyorum. Yürüyorum eve kadar. Nefesim tıkanıyor. Yorulmaktan değil, kendimi ağlamamak için tuttuğumdan. Ağlayamamak ne kadar zormuş meğer. Ağlamadan gözyaşı akıtmak ise çok daha zormuş. Hele ki gözyaşlarını engelleyememek en zoru. Elim birdenbire parmağımdaki nişan yüzüğüne takılıyor. Yüzüğü vermeyi unutmuşum. O da bana benimkini vermedi. Bu ayrılmadık demek miydi şimdi? Ne farkeder ki her şey bitmişti işte. Onun donlarını başkası görmüş, başkası ellemiş, başkası ütülemişti bile. İhanet sayılmaz mıydı bu? Geri dönüşü kalmamıştı artık benim için. Yok yok artık bu yüzüğü de takamazdım. Yavaşça parmağımdan sıyırıp çıkardım ve yolun kenarına elimden bırakıverdim.

     Bir yol kenarıydı yüzüğümü bıraktığım yer. Sadece bir yol kenarı hak ettiği gibi...
(Bir Kucak Özür)

      Seda ATALAY

Seda'nın Kalemi

SEVGİLİ ÖMER

Sevgili Ömer, Bugün doğum günün, ben seni aramayacağım. Kutlamayacağım... Ömer,geçenlerde seninle ilgili bir haber öğrendim ve numaranı...