YAZMAK YENİDEN YAŞAMAKTIR

   
YAZMAK YENİDEN YAŞAMAKTIR
       İnsanoğlu, oldu olası imzasını atmak istemiş yaşadığı her şeye. Yazmış duvarlara yazısını henüz harflerini keşfetmediği resimler ile. Sonra taş tabletler derken, ceylan derilerine dökülüvermiş sözcük sözcük resimler. Sonra harfler, en sonunda da kağıtlar. Evet o mis kokulu, ağaç kokulu kağıtlar olmuş harflerin zemini. 

       Beni en çok ilgilendiren kişisel yazılardır, hikayelerdir, romanlardır, şiirlerdir. Mis gibi duygulardır, fikirlerdir... Bir süredir yazarlarım diyen herkesin ruh halini, yazma evrelerini inceliyorum. Ben de yazıyorum diyene kadar geçirdiğim evreleri değerlendiriyorum. Bakıyorum... şaşırıyorum... Yazarlık ne kolaymış diyorum. Meğer yazar olmak, paran olmaktan geçiyormuş çoğu zaman. Çok küçük yaşlarda okuduğum bir kitap geliyor aklıma. "Küçük Kadınlar" bu kitabın adı "Küçük Kadınlar". Genç bir kızın KALEM İŞÇİSİ olabilmek, hikayelerini bir yayımevine kabul ettirebilmek için verdiği yılmaz mücadeleyi düşünüyorum. Gerçeklere bakıyorum da "Deh dıgıdık dıgıdık dıgıdık" yazabilen ve parası olan yazar olabiliyor zihnin, fikirden fukara olduğu her yerde.  Kocasından boşanan, aldatılan, haklı olan herkes yazar adayı, filozof bu ülkede. 

     Piyasadaki ünlü kitapevlerinde kitaplarını rahatlıkla bulabileceğimiz ve bazı kitapları ikinci üçüncü baskısını yapmış bir yazar:

-"İmla bilmeye gerek yok, bir yazar olmak için."

diyor. Şaka mı yapıyor acaba diye tereddüt içinde bakıyorum yüzüne. Sahiden de çok ciddi. Soru işaretleri ile dolu bakışlarımı farkediyor ve devam ediyor..

-"İmlayı editör nasılsa düzeltiyor. O yüzden noktayla, virgülle vakit geçirmiyorum. Konuya konsantre oluyorum sadece. Detaylarla kafamı yoracak olursam, konuyu kaçırırım."

diyor. Şaşkınlığım o konuştukça büyüyor. 

-"İyi güzel de siz roman yazıyorsunuz diye biliyorum. Kimya kitabı değil. Dolayısı ile duygulara hitab ediyor olmanız gerekir. Bazı imla kuralları ifadeye göre değişkendir roman ve öykülerde. Editör sizin hissettiklerinizi birebir hissetmelidir ki bunu ona göre düzenlesin. Bazen soru kalıbında şaşkınlık ifadesi vardır. Siz ünlemli yazarsınız, editör buna soru işareti koyarsa ifade değişir.

Duymazdan geliyor ve devam ediyor..

-" Üst kat komşum edebiyat öğretmeni şansıma. Yazdıkça veriyorum ona. İmla ile filan uğraşma, sen düşük cümleleri düzelt. Editör bakar imlaya diyorum."

-"İmlayı editör, grameri üst kat komşu düzeltiyorsa siz ne yapıyorsunuz? Oldu olacak hikayenin ana temasını söyleyin, ben hepsini yazıp vereyim size. Altına adınızı yazabilir misiniz?"

-"..........................."

       Daha beş altı yaşımda öğrendim yazmayı. Sekiz-dokuz yaşlarımda öyküler  yazardım. Yazmak, koskoca bir dünyaya açılan bir kapım oldu o günden bu yana. Kuşkusuz okumak, yazmaya göre çok daha büyük bir dünyadır ya; Herkes okur da herkes yazamaz işte. Yazabilse de herkesin yazdığı okunmaya değmez. Yazmak; boyasız, tuvalsiz  boyamaktır dünyayı. Yazmak, iyi bir besteye tohum atmaktır. Yazmak; Kelepçe takmaktır bazen özgürlüğe, bazen de kelepçeleri açan bir anahtardır. Her halükarda özgürlüktür anlatıma dair. Herkesin kendi imgeleri, sözcükleri vardır ifadesinin resmi. Her cümle kendi içinde uçan balondur. Ne kadar yükselirse göreni de o kadar çok olur. Patladığında ise olay olur!... 

     Her yazının bir karakteri vardır. Anlarsın yazanı kimdir, adını bilmesen de. 
"Yazmak, yeniden yaşamaktır!".  Yaşatmaktır uçsuz bucaksız!...

   Seda ATALAY






Seda'nın Kalemi

SEVGİLİ ÖMER

Sevgili Ömer, Bugün doğum günün, ben seni aramayacağım. Kutlamayacağım... Ömer,geçenlerde seninle ilgili bir haber öğrendim ve numaranı...